Üniversite yıllarında rol modeli aldığım kişi, muhteşem Married with Children dizisinin efsanevi karakteri Al Bundy idi. Al abimiz gibi uçakta birinci sınıfta yolculuk etmek için rock yıldızı kılığına girmedim ama bolca şans birazda çabayla İstanbul - Osaka arası business class gidiş dönüş bilet edindim.
Aslında Japonya pahalılık ve modernite açısından gezme tarzıma uymayan bir ülkeydi, aklımdaki Japonya imajı, bol teknoloji, kalabalık , ninjalar , yakuza ve samuraylardı. Tabi çocukluğunuz, karete filmleriyle geçip ve sinema çıkışı bu hareketlerin yolda tekrarlanmasıyla şekilleniyorsa; ülke imajları konusunda ister istemez kalıcı hasarlar oluşuyor bünyede. Mahallede sopalarla çığlık atarak yapılan amatör kendo çalışmalarını hatırlamak bile istemiyorum. İzleri hala durur kafamda. İkinci dünya savaşı filmlerinide unutmamak lazım. İstisna olarak Trevanian 'ın Shibumi romanında farklı bir japon kültürü tanımlaması vardı. Birde Shibumi romanında heves ettiğim ama Yahoo oyun sitesinde japon veletlerine hep yenildiğim Go oyununu var Japonya bilgilerim arasında. Lost in Translation filmindede biraz tırsmadım desem yalan olur. Bill Murray abim bayağı bi zorlanmıştı Tokyo'da.