Filler duygusal hayvanlardır. Büyük cüsselerine rağmen sevinç, öfke, keder, merhamet, sevgi gibi duyguları derinden hissederler. İsviçreli bilim adamlarının uzun yıllar süren araştırmalarına göre, duygusallıkları biz insanlara kıyasla oldukça karmaşık ve derindir. Sinek gibi ezdiği bakıcısının muhakkak yıllar önce büyük bir yanlışı olmuştur. Filler asla unutmaz ve affetmezler.
Atalarımız için orta Asya steplerinde atlar neyse, Araplar için kurak çöllerde deve neyse, güney ve güneydoğu Asya’da da filler odur.
2009 yılında, kadim kankam Varan özel sorunlarından dolayı oldukça bunalmıştı ve depresyon eşiklerinde dolaşıyordu. Hiç depresyona girmemiş ve “jet lag” olmamış şuursuz ve bencil bir bünyeye sahip olduğumdan, Varan’ın bu özel durumunu bir avantaja çevirme kararı aldım. Tamil sorununu, Tamilleri tarumar ederek çözmüş Sri Lanka‘da gezi maliyetleri oldukça ucuzdu. “Kanka haydi gel Sri Lanka’ya gidiyoruz,” dedim. Varan’dan sadece “Ne zaman gidiyoruz?” diye bir cevap geldi.
Jagath diye gerçek bir Sri Lanka delikanlısı rehber bulduk. Burada mailini yazamıyorum ve referans veremiyorum zira bizden sonra Türk müşteri almamaya karar verdi Jagath. Kararına saygı duyuyorum. İçip içip, her otelde hesap sırasında çıngar çıkartıp, her alışverişte deli gibi pazarlık yapıp, arttırdığımız paraları bahşiş olarak çalışanlara dağıtmamız, her gün sarhoş bir şekilde geziye devam etmemiz Jagath’ın bünyesini çok sarstı ve profesyonel turist rehberliği kariyerinde Türk müşteri almama kararı aldı.
Dumanlı kafayla Jagath’la birlikte, Dambula Rock Temple, Sigiriya, Candy, Polonnavura, Anuradhapura ve bir sürü yeri dolaştık, altımızda minibüs kahkahalar eşliğinde altını üstüne getirdik Sri Lanka adasının. Diğer yazılarda ayrıntılı yazarım bu tarihi yerleri. Gidilip görülesi yerler.
Bu iki çılgın Türk’ün içip coşma kapasitesini ve Sri Lanka delikanlısı Jagath’ın bitmiş tükenmiş halini aşağıdaki fotoda görebilirsiniz. Hayata küsmüştü zavallı çocuk.
Dambula Rock Temple’ı dolaştıktan sonra yorgunluktan kendimizi bir restorana attık ve susamışlığın verdiği hırsla biraları şişe şişe devirdik. Kafa binbeşyüz otele dönerken, bir baktık “Fil safari” yazıyor. Jagath dur babacan dedik. İtiraf ediyorum sarhoş olmasak bu kadar abartıp bu tür atraksiyonlar yapmazdık.
İlk tatsızlık bakıcılar filin üstünde oturacak yeri hazırlarken, biz fili ısrarla muzla beslemeye başladığımızda çıktı. Jagath’a bağırarak bir şeyler söylediler. Aslında adamlar da haklı. Fil muza uzandıkça, koltuk benzeri şeyi üstüne bir türlü sabitleyemiyorlardı.
Hayvanın bünyesini nasıl coşturduysak, bakıcısı sakinleştirirken ben de sanki her gün huzursuz olmuş bir fil tehdidiyle karşılaşıyormuşum gibi gayet soğukkanlı bir şekilde etrafa bakıyorum.
Neyse, uyarılar sonucu normale geri döndük. Bakıcı fili sürerken biz de gayet çağdaş, batılı iki turist gibi arkada uslu uslu gidiyorduk.
Sonra bir anda alkolün ve depresyonun etkisiyle Varan, “Ben bu fili, bu adamdan daha iyi kullanırım,” dedi. Tabii hipotezinin hiç bir rasyonel açıklaması yoktu ama kendisinin inanması yeterli bir sebepti.
Kıskandım ve “Ben de senden daha iyi kullanırım,” dedim. Talihsiz bakıcıyı aşağı indirmek 20$ la mal oldu. Varan zıplayarak öne geçti ve çeşitli ses efektleriyle fili sürmeye başladı.
Bakıcı stres içinde bizi izliyordu.
İçten gelen bir kıskançlıkla ve yıllardır okuduğum, ilkel çağların yenilmez savaşçısı Conan’ın etkisiyle fili sürmek için ben de bir hamle yaptım. Varan’la fil sürme kapışması yüzünden az daha ikimiz de aşağıya düşüyorduk. Aşağıdan bakıcı bağırıyor kendi dilinde bir şeyler söylüyordu ama başardım ve filin yönetimini elime geçirdim.
Ek bir bilgi daha; filler oldukça hızlı koşabiliyorlar. Mızrakla fazla dürtmeyin. Düşüyorduk az daha üstünden.
Adamlar en sonunda isyan ettiler. Aslında meydan dayağı da yemememiz bir mucizeydi. Gönüllerini almam 50$’a mal oldu. Ama yüksek hızda fil sürmenin de keyfi başkaymış.
Tabii Kevin Costner’ın bir Kurtlarla Dans ambiyansını yaşayamadık ama, kendi çabamızla hoş bir atmosfer yakaladık Sri Lanka’da.
0 comments:
Yorum Gönder