Türk Hava Yolları'nın web sitesinde dolaşırken , hattı yeni açılan Tanzanya'ya business class ta , çok uygun bir promosyona rastladım. Uçuş millerimle hemen biletimi aldım, Antalya - İstanbul arasındaki harcadığım millerden daha azına business class biletimi kaptım hemen. Gerek zengin insanların yaşam tarzına içten içe bir ilgim olduğumdan, gerek uçuş sırasında şampanyayla açılışı yapıp mezeler eşliğinde limitsiz rakı içebileceğimden, gereksede hep düşüncesizce anlık kararlar verdiğimden işin sonunu pek düşünmediğimden bileti hemen almıştım ama Tanzanya neresiydi??? Afrika'da olduğunu biliyordumda doğudamı, batıdamı , ortasındamı , güneyindemi, tehlikelimi bir yermi, vize istiyormu? gitmeye değermi ? hiç bir bilgim yoktu.
İlk açtım Dış İşleri Bakanlı'ğının Türk vatandaşlarının tabi olduğu vize uygulamaları sayfasını . Malesef, " Umuma mahsus pasaport hamili Türk vatandaşları ise vizeye tabidir." yazıyordu. Tabi kendi kendime kızarken biraz daha araştırınca uçaktan inişte 50$ a vizenin alınabileceğini öğrendim. Rahatladım tabiki, kendimi Tanzanya konsolosluğunun önünde elimde belgelerle kaçak işçi olmadığımı ispatlarken bulmak hiç istemezdim. Prensip olarak konsolosluklarından vize isteyen ülkelere gitmiyorum. Şirketten izin durumunu hallettim . Sonrasında gezi bloglarında Tanzanya'yı araştırmaya başladım. Karşıma tabiki yine büyük gezi üstadı , minimalist insan Bora Bilgin'in sitesi çıktı. Gidip görülesi bir ülkeymiş . Kendi farkında olmasa bile; kişisel bloğunda paylaştığı faydalı bilgilerle üstada çok borçlandım, umarım bir rakı sohbetiyle borcumu ödeme fırsatı bulurum ilerde.
Tanzanya'ya gitme sürecim esnasında Şili'li Andres ve ailesiyle tanıştım. Akşam demlenirken Couchsurfing sitesini, açıp ; copy&paste yaptığım metni tüm Tanzanya'da yaşayan üyelere gönderiyordum , kalacak yer veya yardımcı olacak birini bulurum ümidiyle. Andres'ten mesaj geldi, "Şimdi İstanbul'dayım iki gün gün sonra Antalya'ya geçiyorum" diye. Kendisinin Şili'li eşinin Vietnam'lı olduğunu ve iki çocuklarıyla geleceklerini söyledi. Ulan ne oluyoruz dedim kendi kendime. Tanzanya Dar es Selam'da yaşayan , Şili'li bir tarih öğretmeni, eşi Vietnam'lı şimdi İstanbul'dalar iki gün sonra Antalya'ya gelecekler. O kadarda içmemiştim halbuki, şansın bu kadarı fazlaydı. Çevremdekilerin ilgiyle okuduğu; çokca laf ettiğim, dalga geçtiğim hiç haz etmediğim; kişisel gelişim kitapları doğru galiba, evren, kuantum düşünce tekniği filan yardımcımı oluyor acaba Tanzanya için. Keşke evrenden bol para isteseydim yanlış davrandık. Babacan , ne demek çocuklarıda al benim evde yeterince yer var kalırsınız dedim.
Havalimanından benim işim olduğu için, kadim dostum Varan'a aldırdım Andres ve ailesini. Varan denyosuda resmi polis kıyafetiyle elinde "Andres" yazan bir kağıtla karşılayınca hafif bir tedirginlik yaşamışlar ilk başta. Akşam işten eve gelince tanıştık. Andres ; Şili'de doğmuş, Amerika 'da yetişmiş, İnternational School diye bir okulda çalışıyor, okulun dünya çapında şubeleri var, canı sıkıldıkça tayin istiyor. Yine bir tayin sırasında Vietnam'da çalışırken eşi Bao ile tanışıyor. Birbirinden şirin Sebastian ve Ethien adında iki çocukları olmuş. Çocuklar şimdilik İngilizce, İspanyolca, Vietnamca ve Tanzanyanın dili olan Shawili dilini mükemmel konuşuyorlar. Bao ve çocuklar yorulmuşlar , erkenden yattılar. Andres gel bakalım sana hızlandırılmış bir Türk kültürü 101 dersi verelim dedik. Diğer kadim dostum Güney'de geldi.
Türk sanat müziği, mezeler ve tabiki Rakı başladık sohbete. O sıralar medyanın gündeminde Şili'deki maden kazasında mahsur kalmış maden işçileri vardı bende dilim döndüğünce Andres'e kalbimizin Şili deki madenci kardeşlerimizle olduğunu söyledim. Güney araya girdi "Ama sen hiç Şili'liye benzemiyorsun" dedi. Andres'te "Yüzüm gözüm kömür tozu değil belki ondan benzetememişsindir" türünde anglo sakson vari bir espri yaptı. Koptuk tabi hepimiz. Bende "Ulan hayatında kaç tane Şili'li gördünkü benzemiyor diye konuşup duruyorsun" dedim. Gecenin sonuna kadar Güney saptamasının arkasında durdu. Hala Şililiye benzemediğini söyler konu açılınca. Ciddi anlamda hayalindeki Şili'li nasıl bir şey merak eder dururum o günden beri.
Ertesi gün , siz Tanzanya'da soğuğu karı özlemişsinizdir dedim, cümbür cemaat Antalya'daki kayak merkezi Saklıkent'e gittik. Cidden çocuklar hayatlarında ilk defa kar görüyorlardı.
Sebastian'a Varan'ın ceketini giydirdik.
Zeynep'te çocuklar ve Bao'yla çok iyi anlaştı.
Akşam Varan'ların evine gittik. Mangal yaptık. Eşimde çok iyi anlaştı Bao'yla. Bao çok çalışkan bir kadın, Tanzanya'da bir restaurantı ve Spa salonu var. Ekonomik durumları iyi olmasına rağmen dünyayı couchsurfingle geziyorlar, lokal kültürü daha iyi tanımak için bu yolu seçiyorlar. Fatma ertesi gün Bao'yu arkadaşlarının güne götürdü. Haliyle kızlar bayağı şaşırmış Vietnam'lı Bao'yu görünce soru yağmuruna tutmuşlar. Kim bilir ne dedikodular yaptılar?
Güldük eğlendik, güzel bir geceydi.
Güney hunharca , hoyratça , acımadan götürdü etleri.
Çok sevdiğim dağların arasındaki , Büyük İskender'in fethedemediği tek kent olan Termessos'a gittik.
Sonra yıllardır hep ıssız bir yerde , doğayla içiçe yaşama hayalim olan yeni aldığım köy evine götürdüm Andres'leri, çocuklar hopladı zıpladı yapılmakta olan çatıda. ikiside maymun gibiler ödüm koptu bir yerlerden düşecekler diye. Andres te o kadar rahattı merak etme bir şey olmaz diyordu. adam alışmış bu iki afacana.
Akşama Bao birbirinden güzel Vietnam yemekleri yaptı.
Ertesi gün işim olduğumdan Güney ve Varan'a emanet ettim bizimkileri. Antalya'nın muhtelif yerlerini dolaştılar.
Güney üstün satranç bilgisini Ethien'le paylaşırken.
Çok kaliteli ve anlaşabildiğimiz aile dostlarımız olmuştu. Ayrılık vakti bayağı üzüldük. Tanzanya ve Japonya'da yeniden buluştuk . Andres; Tanzanya'dan sıkıldığında tayinini istemişti , iki yer müsaitti bana danışmıştı. Hiroşima ve Halep , bende Halep'inde güzel olduğunu ama hiç düşünmeden Hiroşima'yı seçmesini söylemiştim. Doğru tercih şimdi Halep'in durumu malum. Hoş Andres'in yine canı sıkıldı ve Malezya'da şu anda.