İnsanı zirvesine çıkmak için kışkırtıyordu, ordaydı ve davetkardı.
Aslında; olaylara, yerlere, kişilere yukardaki paragraftaki gibi tepki verebilen, sofistike ve duygusal bir insan evladı olmak istemişimdir hep. Maalesef prim yapan bir bünye olmadığımdan ve Türk genleri taşıdığımdan Sigiriya’yı ilk gördüğümde; “Bu ne lan, vay vay vay…” diye küfürle karışık gayet natürel bir tepki göstermiştim.
Sigiriya, Unesco’nun dünya kültür mirasları listesinde yer alan, Aslan Kayası olarak da adlandırılan, geniş bir düzlükte tek başına bulunan 200 metre yüksekliğinde volkanik bir kaya. Zamanında Budist rahiplerin dini bir merkezide olmuş, kralın sarayı da olmuş, kesinlikle gezilip görülmesi gereken eksantrik bir yer.
Sri Lanka adasının ortasında bir yerlerde, Google Earth ten bakın. Ulaşım nasıl olur onu da bilmiyorum söylemesi ayıp bizim rehberimiz vardı minibüsüyle götürdü. 2009 da Tamil sorunu yeni bittiğinden Sri Lanka oldukça ucuz bir yerdi. Günlüğü 50$ a aracın benzini, şoförün kendi ihtiyaçları dahil her tarafını dolaştık Sri Lanka adasının.
İklim zaten rutubetli, sıcak bir yandan bastırıyor, ama buralara kadar gelmişsin dönmek olmaz. Yine psikopatça bir yere çıkacağız. Şöyle düzayak yapmazlar bu tip yerleri. Her seyahat öncesi kendi kendime söz veriyorum. Kilo vereceğim, sigarayı bırakacağım, alkolü azaltacağım ve İngilizcemi ilerleteceğim. Ciddi ciddi böyle acayip yerlere çıkarken, uzak bir ülkede kalp krizi geçirmekten korkuyorum. Neyse başa gelen çekilir, aşağıda fonda Eye of Tiger şarkısıyla zirveye konsantre oluyorum. Aslında bir Indiana Jones konsepti yakalamaya çalıştım bu gezide. Maalesef kilodan kaybediyoruz.
Sigiriya’yı, aynı Angkor Wat gibi, anlatmakla olmaz kesinlikle gidip görmeniz lazım. Girişte bir müze var. Burayı da ziyaret edin. Güzel multivizyon gösteriler var. Kayanın üzerindeki sarayları üç boyutlu canlandırıyorlar. Ciddi anlamda hayran oluyorsunuz. Buranın tarihçesini anlatan broşürleri var.
Çıkışa başlamadan önce Jagath ben yetkililere bir soruyum dedi, bugün arı saldırısı var mı diye. Herhalde dalga geçiyor diye düşündüm, zira bu iki günde bayağı samimi olduk ve fırlama bir çocuk şu Jagath. Bende yol boyunca askerlerin arabayı aramaları sırasında, gayet soğukkanlı davranıp espriler yapıp işte biz Türk’ler şöyle cesur böyle delikanlıyız, tarzında milliyetçi tavırlarda bulunmuştum. Malum karışıktı Sri Lanka’nın durumu. Jagath da şaşırmıştı şimdiye kadar kontrol noktalarında en rahat en şuursuz müşterileri bizmişiz. İşte arı saldırısı olayını uydurarak bizi mi sınıyor şimdi diye hiç renk vermedim, zira ülkemizi temsil ediyoruz burada. Ta ki bu tabelayı görene kadar:
Bu Tamil iç savaşında, Tamilleri tarumar eden hükümet, sırf eşek arılarına zarar vermemek için kovanlara dokunmamış. Yaptığı açıklama; “Bu ormanın asıl sahipleri hayvanlar, misafir olan biziz burada” şeklinde. Vay maşallah, ta Sri Lanka’ya kadar gel eşek arısı ısırsın bir yerlerini. Bir de namussuzlar sağlam ısırıyor, kaç turist hastanelik olmuş tepede mahzur kalmış ordu birlikleri indirmiş aşağıya, internetten araştırının bayağı bir haber var bu konuda. Hadi hayırlısı, rutubet bir yandan, sıcak bir yandan, eşek arıları bir yandan başlıyoruz tırmanışa. Bizde bu kadar turist gelecek, bırak kovanları ormanı dümdüz ederiz. Seviyorum ülkemi.
Kadim kankam Varan’la helalleşip, yolcu yolunda gerek diye başlıyoruz maceraya.
Gelelim Sigiriya’nın hikayesine, gerçi hikaye biraz bizim yerli diziler gibi; M.Ö 450 yıllarında Sri Lanka kralı Dhatusena’nın iki tane oğlu varmış. Biri resmi eşinden diğeri de cariyesinden. Cariyesinden olan oğlu Kaspaya, kıskançlık, gelin kaynana ilişkileri vs. vs. çeşitli atraksiyonlu olaylar yüzünden babasını canlı canlı bir duvarın içine gömdürür, aynı akıbetten korkan yasal varis ağabeyi Migara, Hindistan’a kaçar. Taze kral Kaspaya gerek vicdan azabı gerekse paranoya yüzünden burada meditasyon yapan rahiplere, hadi siz başka yere gidin der ve akıllara zarar bir saray yaptırır Sigiriya’nın tepesine. Sonra Migara ordusunu toplayıp kardeşini öldürmüş. Ama burayı nasıl ele geçirmiş o kısmı anlamadım. Zira içerden bir yardım olmadıkça burası ele geçirilemez. Sigiriya’nın anlamı aslan kayası. Orta kısmındaki kral girişini aslan motifi şeklinde yapmışlar ama zamanla yıkılmış.
İlk merdivenlerden kayanın ortasına doğru çıkıyorsunuz.
Naçizane tavsiyem böyle yerleri tırmanırken şarkı söyleyerek bir tempo tutturun. Daha rahat oluyor. Buraya en iyi gidecek şarkı kanımca Led Zeppelin’den Stairway to Heaven.
Orta kısımda hem soluklanıyoruz hem de muhteşem 2500 yıllık bayan resimlerini inceliyoruz. Eski Sri Lanka krallarının zevkine hayran kaldık.
Kralın kullandığı saray girişi.
Afacanların kovanları. Buradan çıkarken maksimum sessizlik gerekiyor. Gülüp şakalaşmayın kendi aranızda, şuh kahkahalar atmayın. Bu eşek arıları tahrik edilince ormanda on kaplan gücünde oluyorlarmış. Şakası yok tehlikeliler.
Artık bitsin şu çile diye dua ederken. Sigara ciddi bir sorun bu tip tırmanışlarda.
Ve zirve. Çıktığımıza değiyor.
Manzara muhteşem tepeden.
Bu büyük kertenkeleleri de ekleyin hayvan popülasyonuna. Envai çeşit börtü böcek, arı, hayvan var Sri Lanka’da. Böcek fobisi olanlar iki kere düşünsün derim.
Yorgun, terden sırılsıklam hayatımı sorguluyorum. Bu yaşta , bu manyak Varan’la Sri Lanka’da dünyanın bir ucunda volkanik bir kayanın üstündeyiz. Kırka üç kala yaptığım işlere bak. Bu kadar dolaşıyorum boyum mu uzadı? Aslında uzamadı bir değişiklik yok, hayat görüşüm mü değişti gelişti?
Hiç bir zaman bir hayat görüşüm olmadı ki. Mantıklı bir açıklama bulamıyorum niye dünyanın bu eksantrik yerlerini şuursuzca dolaşıyorum diye.
Felsefe yapmaktan vazgeçiyorum.
Aslında ne güzel Antalya yakınlarında bir dağ evi aldım. Eksem domatesimi biberimi bahçeme. Gitsem köy kahvesine okeye tek dönsem. Normal bir hayat sürsem. En büyük erdem cehalettir mottosunu şuursuzca uygulasam. Allah’tan bu ruh hali sigara bitimine kadar sürüyor eski şuursuz gezi moduma dönüyorum.
Kazasız belasız, arılar tarafından ısırılmadan aşağıya iniyoruz. Bu güzel yeri ardımızda bırakıyoruz.
Sonuç itibariyle değişik bir yer görmek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim Sigiriya’yı.